Bilim ve Teknoloji Eğitimi nde Dünyanın Neresindeyiz?

STEM BECERİLERİNDE DÜNYADA NEREDEYİZ?

“Hem 4. ve 8. sınıflar üzerinden yapılan değerlendirmede hem de 15 yaş grubunda yapılan ölçümlerde Türkiyeli öğrenciler fen ve matematik becerileri bakımından OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almakta.”

Türkiye nüfusunun yarısı 30 yaşın altında, geniş anlamıyla eğitim çağında. Türkiye her ne kadar son yıllarda kalkınma bakımından önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da ekonomistlerin “orta gelir tuzağı” dediği kişi başı milli gelir darboğazından kurtulabilmiş değil. Ülke olarak kişi başına düşen milli gelirde ciddi bir sıçrama yapmak genç nüfusumuzu dünya ekonomileriyle rekabet edebilecek seviyede eğitmekten geçiyor. Rekabetin küresel olduğu bir çağda ülke olarak yeni kuşaklara katma değeri yüksek beceriler kazandırmamız gerekiyor. Bu becerilere son yıllarda verilen ad, İngilizce’deki kısaltmasıyla STEM yani bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitiminin temelini oluşturan bilim ve teknoloji eğitimi. Peki STEM ne işe yarar?  Niçin STEM becerilerini dert etmeliyiz?
Aslında uzunca bir zamandır bilgi toplumu söylemini dillendiriyoruz, dolayısıyla STEM kavramının da özünü aslında biliyoruz. Tarıma, doğal kaynaklara, jeopolitik konuma dayalı kalkınma modellerinin arıtk yerini giderek bilime, tekonoljiye dayalı yeni bir ekonomi alıyor. Bu yeni ekonomide elbette doğal kaynakların bir rolü var ama katma değeri yüksek sektörlerin temelinde bilim ve teknoloji yatıyor. İşte bu yüzen 53 kişinin çalıştığı 5 yıllık bir şirket olan WhatsAPP 19 Milyar dolara satılabiliyor. Bu küçük şirket TTelekom, Tüpraş, THY ve Petrol Ofisi gibi Türkiye ekonomisinin devlerinin piyasa değerlerinin toplamından daha fazla bir fiyata satılıyorsa bizim bilim ve teknoloj eğitimini artık her zamankinden daha fazla ciddiye almamız gerekiyor. O halde Türkiye’de öğrencilerin STEM alanındaki mevcut durumu nedir sorusunu sormamız gerekiyor.
Her alanda olduğu gibi  STEM alanında da ülke olarak performansımızı küresel rekabet içindeki yerimizle ölçebiliriz. Bu anlamda elimizde Dünya Bankası ve OECD tarafından ayrı ayrı gerçekleştirilen iki güvenilir kaynak var: TİMSS ve PISA. Dünya Bankası katkılarıyla Boston College bünyesinde gerçekleştirilen TIMSS fen ve matematik, yani STEM’i merkez alan bir değerlendirme. TİMSS kapsamında 40’ı aşkın ülke eğitim sistemi 4. ve 8. Sınıflar bazında fen ve matematik becerilerini karşılaştırıyor. Ekonomik  İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından gerçekleştirilen PISA (The Programme for International Student Assessment) ise her 3 yılda bir dünya ekonomisinin %90’ını temsil eden 65 ülkede 15 yaşındaki gençlerin fen, matematik ve okuma becerilerini karşılaştırıyor.
Peki TIMSS ve PISA veri tabanları çocuklarımızın STEM becerileri için ne diyor? Doğrusu sonuçlar son derece kaygı verici. Tablo 1’den de görebileceğiniz gibi elimizdeki en son verilerde (TIMSS 2011 ve PISA 2012) maalesef dünya ortalamasının altında yer almaktayız. Hem 4. ve 8. sınıflar üzerinden yapılan değerlendirmede hem de 15 yaş grubunda yapılan ölçümlerde Türkiyeli öğrenciler fen ve matematik becerileri bakımından OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almakta. Ayrıca 2003’den beri katıldığımız 4 ayrı PISA sınavındaki performansımızın yıllar içindeki değişimine baktığımızda da yine aynı sonucu görüyoruz. Evet puanlarımız göreceli olarak artıyor ancak OECD ülkeleri içerisindeki sıralamamız maalesef olduğu yerde duruyor.
Aynı şekilde PISA verilerine baktığımızda da ülkemizin niçin STEM becerilerinde sınıfta kaldığını görmek mümkün. PISA verileri içinde, ülkemizde bilim, teknoloji ve inovasyonun geleceği açısından en endişe verici sonuç, 2006 yılında ülkemizde gerçekleştirilen üç ayrı PISA ölçümünde (Fen ve Anadolu liselerinden öğrencilerimizin de girmesine rağmen) fen alanında en üst seviyede (PISA her bir beceriyi 6 seviyede ölçüyor) başarı gösteren öğrencilerimizin oranı % 0. Evet birkaç defa kontrol ettim bu seviyede beceriye sahip öğrencimiz maalesef yok. Bu sonuçlara baktığımızda Türkiye’de özellikle fen ve matematik eğitiminde ileri seviyede eğitim veren okullarımızın müfredatını gözden geçirmemizin zamanı geçiyor demektir. Bu okulların yanı sıra diğer okullarda da bu alanlarda daha ileri seviyede becerilerin nasıl kazandırılacağı konusunda bir strateji belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Fen ve matematik alanları bilgi ekonomisinin dinamosu. Dolayısıyla bu konunun tıpkı ABD’deki STEM reform hamlesi gibi milli bir davaya dönüştürülmesi ve partiler üstü bir yaklaşımla bir seferberlik ilan edilmesi gerekiyor. Bu ülkemizin geleceğine, kalkınmasına yapacağımız en kıymetli yatırım olacaktır.
Peki neden çocuklarımızı fen ve matematik alanlarında iyi eğitemiyoruz? Bu çerçevede TİMSS verilerine baktığımda bizim niçin matematik ve fen alanlarında başarısız olduğumuzu anlamak mümkün. Bir kere şunu not etmeliyim. Sorun öğrenciler değil! Türkiye tüm TİMSS sıralamalarında tek bir alanda 1. sırada yer alıyor o da öğrencilerin matematik öğrenme motivasyonu. Fen alanında da 2. sıradayız. Öğrencilerimiz hem fen hem de matematik alanlarında oldukça yüksek bir motivasyona sahip. O halde başarısız olmamızın sebeplerini evde ve okuldaki diğer faktörlerde aramak lazım.
Bu bağlamda ilk olarak okula bakalım. TİMSS okul müdürleri verisi bizim çocuklarımızı fen ve matematikte niçin iyi eğitemedeğimiz sorusuna başka bir yanıt daha veriyor. Okuldaki Öğrenme Kaynakları ölçeği her bir okulda matematik ve fen alanlarındaki kaynakların dökümünü yapıyor okul bazında. Örneğin okul müdürlerine matematik eğitimi için belirlenen 11 kritik kaynaktan ne kadarına sahip oldukları sorulduğunda bizde ‘yeterli eğitim araçlarına sahip’ okul oranı yalnızca % 2. Bu sonuçla kaynak zenginliği sıralamasında sondan ikinciyiz! Yine aynı şekilde okulda kütüphane kaynaklarına baktığımızda da fen ve matematikte aldığımız sonucun sebeplerini görmek mümkün. Türkiye’de kütüphanesi olmayan okul oranı %25 ve bu okullar Türkiye içindeki diğer okullarla kendi içimizde kıyaslandığında dahi çok gerilerde. Özetle, kaynak sıkıntısı çeken ve kütüphanesi ya hiç olmayan ya da zayıf olan okullarda okuyan öğrenciler matematik ve fen derslerinde başarısız oluyor ve Türkiye bu anlamda okullarında sunduğu kaynaklar bakımından potansiyelinin çok gerisinde olduğu için başarı sıralamasında da sonlarda.
Başarıyı belirleyen bir diğer faktör ise entelektüel sermayedir. TİMSS bu kavramı Evdeki Öğrenme Kaynakları olarak evdeki kitap sayısı, çocuk odasının genişliği gibi geniş bir yelpazede ölçmüş. Bu verilere baktığımızda çocuklarımıza eğitim kaynakları sunmada sondan 9. Sıradayız! Evinde zengin eğitim kaynağı bulunan öğrenci oranı bizde yalnızca %5! Oysa bu oran G. Kore ve Norveç’te %32. Zengin kaynağın bir parçası evdeki kütüphanenin boyutu. Örneğin evinde 100’den fazla kitap bulunan öğrenci oranı bizde %14 ki bu oran Azerbaycan, Fas, Yemen ve İran seviyesinde. Ama bu oran G. Kore’de %65, Finlandiya’da %38, Singapur’da ise %31. Bu 3 ülkenin TIMSS’de zirvede olmaları bir raslantı olmadığına göre hem eğitimciler hem de veliler olarak bir kere daha kitapların yalnızca okumak için değil ama aynı zamanda fen ve matematikte başarılı olmak için de elzem olduklarının altını çizmemiz gerekiyor. Çünkü bu alanlarda da çok okumanız ve sonra da okuduğunuzu anlayıp yazılı ve sözlü olarak anlatabilmeniz gerekiyor.
Son olarak TİMSS verileri bizde şu dönemde gündemde olan eğitimde teknoloji kullanımı konusuna da ışık tutacak nitelikte. Teknoloji ve özellikle derslerde bilgisayar kullanan okullar ve ülkeler diğerlerine göre nasıl bir performans sergiliyor sorusu TİMSS 2011 raporunda en net şekilde yanıt verilen bir soru. TİMSS resmi raporu tüm ülke verilerine dayalı analizi şu cümleyle noktalıyor: Okulda öğrenme amaçlı bilgisayarların kullanımıyla matematik ve fen testlerindeki başarı arasında hiçbir bağ yoktur! Bir başka ifadeyle sınıflarda ve derslerde daha fazla bilgisayara dayalı müfredat uygulayan okullar ve ülkeler diğerlerinden daha başarılı değil. Hatta Matematik başarısında ilk sıralarda yer alan G. Kore ve Singapur’a baktığımızda kişi başına derste kullanılabilir bilgisayar oranı arttıkça matematik başarısında düşüş söz konusu! Benim Türkiye verilerine dayanarak yaptığım ek analize göre de bilgisayar artışıyla test peformansı artışı arasında Türkiye’deki okullar arasında bir fark yok. Eğitimde yatırım önceliklerimizi gözden geçirirken bu verileri çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Eğer yatırım bir öncelik belirleme ise o halde hangi alana öncelik vermeliyiz? Örneğin okullardaki kütüphaneleri canlandırmak mı öncelik olmalı yoksa sınıflarda kullanım ömrü en iyimser hesapla 3 yıl olacak laptopları içerik zenginliği olmadan çocukların eline vermek mi?
Sonuç olarak STEM becerilerinde olsun eğitim sistemimizdeki diğer alanlarda olsun ne tür bir reform yapılması gerektiğinden ziyade nasıl reform yapılması gerektiğini tartışmamız gerekiyor. Eğitim sistemimizin en temel ihtiyacı kanımca budur. Her toplum değişen dünya ekonomisinde daha iyi rekabet edecek yeni nesiller yetiştirmek için kendi eğitim sistemini sürekli olarak reform ediyor. Dolayısıyla bizim için elzem olan sürekli reform yapmak değil yapılan reformları sistemli bir şekilde veriye dayalı olarak geliştirip yine veriye dayalı olarak test etmektir.
*Bu makale, TÜSİAD’ın GÖRÜŞ dergisinin Ağustos 2014 tarihli 85. sayısından alınmıştır.

DOÇ. DR. SELÇUK R. ŞİRİN / NEW YORK UNİVERSİTY

Reklam